Meydan
okur resim zamana, mekana ve akla. An durur, akamaz. Cercevesinin icine
sikisir dakikalar, asirlar. Mekan asili kalir, kendisinden farkli,
degismis. Akil bulamaz kelimeleri anlatamaz kendini.
|
Potre, Kagit Uzerine Murekkep, 47 - 35 cm, 2013 |
Ben yine de kendimi anlattım. Gördüğüm yüzleri, bende bıraktıkları desenleri,duyurdukları hisleri çizdim. Okyanusun ötesinden resmettim bu küçük adayı ve insanlarını.
Bizden çok uzak mekanın bize ne kadar yakın insanları. Renkler, sesler, kokular değişiyor. Ama insan değişmiyor. Aynı insan. Kötülükleri aynı. Sevimsiz, aceleci, açgözlü, saygısız, bencil insan. Oturan yerini vermez, kalkan yolunu vermez, konuşan sözünü vermez. Bizim insanımız gibi, kimse kimseyi dinlemiyor, ama herkes bir şeyler anlatıyor. Akılsız insan.
|
"Ben ettim sen etme!" ağacı
Ben ettim sen etme
Ellerini geri çekme
Beni n'olur böyle üzme |
İyilikleri de aynı insanların. Güler yüzlü, merhabacı, meraklı, ilgili, kahkahalı, hafif... Bazıları var ki leb demeden leblebiyi anlıyor, bazıları sen istemeden yardım ediyor, bazıları istiyor ama edemiyor.
İnsanlar aynı ama okyanusun bu tarafına gelince mekan değişiyor tabi ki. Zaten insanları da değiştiren mekan. Neden siyahi bu kadınlar? Bu küçük kız? Neden kıvırcık herkes? Çünkü güneş yakıyor, çünkü rüzgar farklı esiyor, çünkü Allah baba burayı böyle yaratırken, burada kim yaşayacaksa buraya benzesin demiş.
|
Fırtına Geliyor, Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50cm,
2013
|
Küçücük bir ada haritada. Neredeyse görünmüyor bile. Çakıl taşı demezsin, hayatında hiç duymamışsındır belki.
O kadar küçük ki, kasırgalar gelince, meteoroloji haritalarında ada kayboluyor, görünmüyor hiç o koca bulut spiralinin altında. Kazanındaki mesir macunu gibi sarıyor adayı, boğuyor.
İnsanlar evlerinde.
Acil durum ilan ediliyor, sokağa çıkma yasağı...
Rüzgâr deviriyor ağaçları, direkleri, duvarları, evler uçuyor, köprüler yıkılıyor... Sonra orospusunu bırakan hayta herif gibi yok olup gidiyor, masanın üstünde para yerine bir darma dağınıklık.
Ama olsun, buranın insanı vazgeçmiyor buradan. Sıvıyor paçaları, sıyırıyor kolları, başlıyor yeniden yapmaya, bir daha ki kasırgaya kadar. Bitmek bilmeyen bir dönence. Doğa yıkıyor, insan yapıyor. İnsan yapıyor doğa yıkıyor. Kargalar şaşkın bakıyorlar insana. "Gak" diyorlar. "Nasıl yılmadan, usanmadan yıkılanı yapıyor, yapılanı yıkıyor insanlar". "Gak" diyorlar; "bu kadar karmaşa, bu kadar kargaşa", konuşuyorlar kargaca.
Uzaktan her şey ne kadar güzel görünüyor. Küçükken bayılırdım, akşam yolculuklarında, otobüsle Güney'e giderken mesela, gece karanlığında evlerin pencerelerinden parlayan ışıklara bakmaya. Ne güzeldi uzaktan seyretmek, adak mumları gibi yanan o ışıkları. Acaba mutlular mıydı insanlar? Acaba huzur dolu muydu evin babası? Ya evin annesi, mutlu muydu. Mutlu muydular çocuklar? Sıkıntıları var mıydı? Hiç sıkıntıları yoktu öyle uzaktan bakınca. Ne babanın hesaplar vardı kafasında, ne annenin sıkıntıları, ne de çocukların üzüntüleri. Öyle uzaktan, ne kadar da hoş ve huzurlu gözüküyordu evler.
* *
*
Minik Yıldız Hikâyesi
|
Melinda ve Gece, Kağıt
Üzerine Mürekkep, 50-30 cm, 2012
|
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Ben nenemi sallar iken, nenem beni dinler iken, çok uzaklarda yaşayan bir yıldızın hikâyesi çıka gelmiş meydana. Minik bir yıldız yanıp yanıp duruyormuş öyle evrenin bir köşesinde.
Aynı bu küçük ada gibi, okyanusun bir kenarına sıkışmış küçük kaya parçası. Çok uzaktan gördüğü diğer yıldızlara bakıp hayaller kurarmış minik yıldız. Benim de gezegenlerim olsa, etrafımda dönseler, bana tapınsalar, ben de onlara ışık olsam. Evreni karanlığından kurtarsam, ısıtsam onları, enerji versem, canlandırsam onları, diye düşünüp duruyormuş. Birgün artık canına tak etmiş! Bakmış her yıldızın bir sürü arkadaşı var, seveni var, karar vermiş, toplamış bütün gücünü ve evrenin içinde kendine gezegen arkadaşlar bulmak için yola çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz galaksilere gitmiş. En sonunda koca bir yıldızın yanına gelmiş. "Ey güzel yıldız, alevli yüce yıldız, bana yardım et, gezegenlerinden birazını bana ver, beni yalnızlığımdan kurtar", demiş. Koca yıldız hiç tereddüt etmeden vermiş en gözde iki gezegenini. "Al bakalım küçük yıldız, sana en gözde üç gezegenim. Onlara iyi bak. Sakın fazla ısıtma, ne de fazla uzaklaş onlardan. Dikkat et, özenli ol, onları kaybedersen bu koca evren de, bulamayız". Küçük yıldız çok mutlu olmuş. Türlü türlü teşekkürler etmiş. "Sen hiç merak etme Koca Yıldız. Onlara gözüm gibi bakacağım" demiş. Üç gezegeni de yörüngesine katıp evinin yolunu tutmuş. İlk başlarda gezegenler ve minik yıldız çok mutlularmış. Birbirlerine hikâyelerini anlatıp duruyorlarmış. Oyunlar oynuyorlarmış. Minik yıldız gözlerini kapıyormuş, üç gezegen saklambaç oynuyormuş, her biri kendi yörüngesinde, dönüp duruyorlarmış neşeli neşeli. Gel zaman git zaman minik yıldızın ışıkları yetmemeye başlamış en uzaktaki gezegene. Gezegen "eğer daha fazla ışımazsan seni terk ederim demiş". Minik yıldız başlamış daha fazla ışımaya. Bu sefer de yakın yıldız sıcaktan kavrulmaya başlamış, "eğer durulmazsan, terk ederim seni demiş". Çok sevdiği gezegeni kıramamış, alçaltmış ışınlarını. Bunun üzerine uzak gezegen eski yıldızına kaçmış. O gidince diğer iki gezegen de eski evlerine dönmüşler. Bizim minik yıldız yine yalnız kalmış. Ama artık yalnızlığını kabullenmiş. "Zorla güzellik olmaz", demiş, "ben kendimi olduğum gibi kabul etmezsem, kim beni kabul eder ki" demiş. Evet, minik yıldız büyümüş artık, ve büyük kütlesi çoook uzaklardaki başka gezegenleri çekmeye başlamış kendisine. Yolu, aklı, kalbi, ruhu açık olsun.
* *
*
2013 BOZCAADA SERGİ AFİŞ ve ÖNSÖZLERİ
P I N A R A K A R S U T I N Ç
A D A K A R A
K A R A
A D A
R E S İ M S E R G İ S İ
R E N G İ G Ü L S A
N A T G A L E R İ S İ
T E M M U
Z 2 0 1 3
B O Z C A
A D A
"ADA KARA - KARA ADA" sergisi için hazırladığım kataloğun önsöz ve tema metni.
Ö N S Ö Z
Çözüm resim.
Çünkü resim hayatımız.
Anlamını aradığımız, bulamayınca geçip bıraktığımız,
beğenmeyince itelediğimiz, kötülediğimiz şu hayatımız resim. Önce planlarla,
projelerle sonra taslaklarla yaşadığımız, oldu bitti derken silip attığımız,
sonra binbir sıkıntıyla tekrar ele aldığımız hayatımız.
Hepimiz ressamız demek ki. Kimimiz gerçekçi, kimimz hayalci,
kimimiz gerçeküstücü, kimimiz kübist…, çiziyoruz, boyuyoruz, gölgelendiriyoruz,
perspektivlendiriyoruz yaşantımızı.
Durum böyleyken benden hayatım dışında birşey resmetmemi
beklemeyin.
Ada, karga, ağaç, rüzgâr, kadın yüzleri hep benim hayatımın
kareleri, anıları, etkilenimleri. Elbette bütün hayatım değil. Yalnızca
hafızamın kıvrımlarından parmaklarımın ucuna dökülen kısımları.
Daha çizilecek çok şey var
kendimi anlatmam için. Ama asıl amaç kendimi anlatmak değil. Resmettiğim hayat
parçalarını sizin hayat parçalarınız arasına karıştırmak. Resimlerimiz arasında
köprüler, ve hayatlar arasında bağlar kurmak.
Pınar Akarsu
Tınç
A D A K A R A
- K A R A A D A
üzerine
Benim toprağım hep ada oldu. Ada bana hep kara oldu. Açık
denizden bıkmış usanmış yolcular “kara göründü!” diye sevinçle bağırırlarken,
ben hep “Ada göründü!” ile mutlu oldum.
Ama her ada ak değil.
İki yıldır kara Afrika’nın güney doğusunda, haritalarda neredeyse
görünmeyen kara bir adadayım.
Kara insanların, kara lav kayalıklarının ve kara kum
plajlarının olduğu La Réunion adası.
Bozcaada Rengigül galerisinde, Özcan Germiyanoğlu’nun
desteğiyle düzenleyebildiğim bu sergimi, o kara adanın ak kalpli kadınlarına,
çocuklarına ve ak ruhlu doğasına adıyorum.
Karaların içinden akları getirenlere selam olsun!
Bana varlığını, yardımını esirgemeyen aileme sonsuz
teşekkürler.
Pınar
İnsanoğlu. Hem yaratan hem yok eden insanoğlu. Acımasız, vicdansız insanoğlu. Kendi rüzgârında savrulan, zamanla akıp giden, kaderinden kurtulamayan, akılsız insanoğlu. Çaresiz, kimsesiz, kendisinden başka sarılacağı, gönül vereceği, umut bağlayacağı olmayan mahluk. İnancını kaybeden, ipe sapa gelmezlere inanan, baktığını göremeyen, gördüğünü sevemeyen zavallı yaratık. Senden nefret etmek yetmiyor, seni sevmek yetmiyor, ne seni dinlemek mümkün ne sana laf anlatmak. Elimiz kolumuz bağlı, sırt sırta, duvarlar öre öre birbirimize, vura vura birbirimizi, casuslarla, hırsızlarla kendimizi kendimizden korumaya çalışa çalışa yaşamaya yaşamak diyoruz. Yüzlerle, kurşunlar, gazlar, hastalıklar, açlık, fakirlik, bahtsızlık altında ölenleri görüp ne yapabiliyoruz? Çevir sayfayı, değiştir kanalı, kapat radyoyu. Ölen ölsün, can çekişen kırılsın, bana dokunmayan yaşasın.
|
Bak sen !, Kağıt
Üzerine Mürekkep, 48-36 cm, 2012
|
Yaşamak bu mu?
Evet, maalesef.
Yaşamak bu. Düşünmemek. Aklını kendinden başkasına yormamak. Yaşamak içe kapanmak. Ölmek. Günü kurtarmak. Dertlerine dert eklememek. Zamanını doldurmak ve selam olsun deyip sahneyi terk etmek.
Hayat savaşı kolay değil. Şöyle düşününce anlamsızlaşan en küçük sıkıntı bize aşılmaz bir duvar gibi görünüyor çoğu zaman. Sabretmesini, dert etmemesini bilmiyoruz daha.
Ressamın en büyük avantajı, bütün bunları bir fırça darbesiyle atlatması. Sıkıntıları kağıda döküp kurtulması. Aklında, ruhunda kalbinde yer açması, zihnini boyalarla, şekillerle, zaman ve mekan çizgileriyle havalandırması.
Gözlerime teşekkür ediyorum. Kağıdıma, boyalara, ve ruhlarının çıplaklığını gözlerimden saklayamayan insanlara ve doğaya teşekkür ediyorum. Hayata teşekkür ediyorum.
Pınar
|
Afrika’nın Renkleri, Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50cm,
2012
|
|
Réunion ve Kadın, Kağıt
Üzerine Mürekkep, 65-50 cm, 2013
|
|
Küçük Kız, Kağıt Üzerine Mürekkep, 35-50
cm, 2012
|
|
Natalie, Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50
cm, 2013
|
|
Edith, Kağıt Üzerine Mürekkep, 40-30
cm, 2012
|
|
Ben Açıktım, Kağıt Üzerine Mürekkep, 50-35 cm, 2012
|
|
Franjipaniler, Kağıt
Üzerine Mürekkep, 65-50 cm, 2013
|
|
Oyalı Kadın, Kağıt
Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2012
|
|
Maça kızı,
Kağıt Üzerine Mürekkep, 65-50 cm, 2013
|
|
Hadi Oyun Oynayalım , Kağıt Üzerine Mürekkep, 35-50
cm, 2012
|
|
Ada ve Kadınları, Kağıt
Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2012
|
|
Canım Kızım Ada, Kağıt Üzerine Karışık Teknik,
30-42 cm, 2013
|
|
Yeniyıl
ve Flamboyanlar, Kağıt Üzerine Suluboya, 36-48 cm, 2013
|
|
Jacaranda'nın Altında, Kağıt Üzerine Suluboya, 36-48 cm, 2013
|
Güneş Batıyor, Kağıt Üzerine Suluboya, 30-40 cm, 2013
|
Göztepe Kargaları, Alacakaranlık, Kağıt Üzerine
Mürekkep, 30-40 cm, 2012
|
|
Kargaların Dansı, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 30-40 cm, 2012
|
|
Gece, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2013
|
|
Gece ve Sis, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2013
|
|
Gece, Kağıt Üzerine Mürekkep, 30-40 cm, 2013
|
|
Çayır'la Kavuşma, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 24-32 cm, 2012
|
|
Rüyadaym, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 24-32 cm, 2012
|
|
Göztepe,
Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 51-31 cm, 2013
|
|
Göztepe ve
Kargaları,
Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 29-41 cm, 2013
|
|
Göztepe, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 24-32 cm, 2012
|
|
Göztepe ve Çayır, Kağıt Üzerine Karışık Teknik, 24-32 cm, 2012
|
|
Kasım’da Jacarandalar, Kağıt Üzerine Karışık Teknik,
30-40 cm, 2013
|
|
Ağacın Ruhu, Kağıt Üzerine Mürekkep, 50-35 cm, 2013
|
|
Saklambaç, Kağıt Üzerine Mürekkep, 50-35 cm, 2013
|
|
Flamboyanlar, Kağıt Üzerine Karışık Teknik,
30-40 cm, 2013
|
|
Flamboyan Yolu, Kağıt Üzerine Karışık Teknik,
30-40 cm, 2013
|
|
Sanit-Leu’de Günbatımı, Kağıt Üzerine Suluboya,
30-40 cm, 2013 |
|
Gün Biterken, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013
|
|
Poyraz Ağacı, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013
|
|
Liman, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013
|
|
Hayat Ağacı, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013
|
|
Fırtınada dalga, Kağıt Üzerine SuluBoya, 36-48 cm, 2013
|
|
Canım Kızım Ada, Kağıt Üzerine Karışık Teknik,
30-42 cm, 2013
|
|
Gökkuşağı, Kağıt Üzerine Mürekkep, 35-50
cm, 2013
Değerli gazeteci, değerli yazar, düşünür, öğretim üyesi ve Bozcaada dostu sayın Prof. Dr. Haluk Şahin, "Poyraz rüzgârı" (2010) resmimi Poyrazaltı. Bozcaada değişirken. (Arkeoloji ve Sanat yayınları, 2013) adlı son kitabında kapak resmi olarak kullanarak beni onurlandırmıştır. Ada poyrazı gibi bu cömert hediye için kendisine teşekkür ediyorum.
|